danbrown etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
danbrown etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Aralık 2013 Cuma

Ne Okudum ?

Bugün sizlerle elimden düşürmeden okuduğum bir Dan Brown kitabından bahsetmek istiyorum.
Hangi kitap dediğinizi duyar gibiyim :)
Çok fazla kişiye adından bahsettiren,pek çok kişinin okuduğu,harika bir kitap olan ''Cehennem'' tabi ki.
Cehennem 

Harvard Üniversitesi Simgebilim Profesörü Robert Langdon başından vurulmuş bir halde hastane odasında gözlerini açar. Ne buraya nasıl geldiğini ne de nasıl vurulduğunu hatırlamaktadır. Camdan gördüğü manzara karşısında altüst olan profesör, evinden binlerce kilometre uzakta, Floransa’da olduğunu anlar. Yaşadığı korkunç baş ağrısına eşlik eden tek şey; sürekli kâbuslarında gördüğü kan kırmızısı bir nehrin karşısından kendisine seslenen gümüş saçlı güzel bir kadın ve toprağa baş aşağı gömülü can çekişen bedenlerdir. Langdon gördüğü kâbusları anlamlandırmaya çalışırken kadın bir suikastçı tarafından takip edildiğini, kendine tedavi uygulayan doktorlardan biri gözlerinin önünde vurulunca anlar. Hastanede görevli diğer doktorlardan biri olan Sienna Brooks’un o ölüm kalım anında yardım etmesiyle hayatta kalır. Simgebilim profesörü kendini bir anda ipuçlarını Dante’nin cehenneminde bularak çözmesi gereken korkunç bir senaryonun içinde bulur. Floransa’nın tarih kokan dar sokaklarından Venedik’in muazzam bazilikalarına uzanan semboller zinciri Langdon’ı insanlık tarihini sonsuza dek değiştirebilecek bir mekâna sürükler. Burası üç imparatorluğun merkezi olmuş, insanlık tarihi kadar eski, dünyanın incisi İstanbul’dur. Ve bu şehirde ya insanlık tarihi baştan sona yeniden yazılacak ya da bunu yazacak hiç kimse kalmayacaktır... 

.. Diz çök kutsal bilgeliğin yaldızlı mouseion’unda ve kulağını yere daya, dinle suyun şırıltısını. 

Batık sarayın derinliklerine in, orada, karanlığın içinde bekler khtonik canavar kan kırmızısı sularına gömülmüştür lagünün ki yansıtmaz yıldızları... 
Kitapla ilgili tanıtım bu şekilde.Benim fikirlerime gelecek olursak:
Öncelikle söylemem gerekir ki kitapta İstanbul'a da fazlasıyla yer veriliyor.
Kitapta birçok ünlü sanatsal metin ve eserden ilham alınmış ve birçoğunun da ismi geçiyor.Örek vermem gerekirse Boticelli'nin La Mappe de'll İnferno (Cehennemin Haritası)su, Dante'nin İlahi Komedya'sı .
Profesör Langdon gözlerini hastanede son birkaç gününü unutmuş bir şekilde gözlerini açıyor.Kafasına kurşun yediğini öğrenyor,gözlerinin önünde bir doktor öldürülüyor ve esas kızımız doktor Sienna biricik profesörümüzü kaçırıyor.
Evet olayların başlangıç noktası bu.Sienna ve Langdon un tanışması diyebilirim.
Kitap Floransa sokaklarında başlayıp Venedik'e doğru uzanıyor.Ve nerde bitiyor dersiniz? Tabi ki İstanbul...
Kitapta anlatılan konuysa insan nüfusunun giderek kontrolsüzce artması aslında.Evet en basit şekilde konu bu.
Ve bu nüfus artışından endişelenen genetik bilimci Zobrist olaya el atıyor ve bir virüs yaymaya karar veriyor.
Eeee ben daha fazla anlatırsam kitab okumanız için bir neden kalmaz öyle değil mi?O yüzden benden bu kadar.
Eğer bir Dan Brown hayranıysanız ya da en azından bu tarz kitapları okumayı seviyorsanız okumanız gerek diye düşünüyorum.Ben okudum ve inanın vakit kaybı diyerek pişman olmadım.Ve gerçekten elimden de düşürmedim :)
Aranızda okuyanlar varsa yorumlarınızı bekliyorum.Kitapta İstanbul la ilgili geçen bir bölümü sizinle paylaşarak yazımı sonlandırıyorum :)
‘’Burası ikiye bölünmüş bir dünya, karşıt güçlerin şehriydi: Dindarlarla laikler ;eskiyle yeni ; Doğu ’yla Batı… Avrupa ile Asya arasındaki coğrafi sınırda duran bu ebedi şehir Eski dünya’dan daha da eski bir dünyaya uzanan bir köprüydü. İstanbul.’’